9 Şubat 2009 Pazartesi

TİYATRO

1. "Tiyatro" sözcüğü, "tiyatro eseri, oyun, piyes" "ese­rin oynandığı yer" ve "tiyatro sanatı" olmak üzere üç farklı anlamda kullanılır.

2. Tiyatro (oyun, piyes) olayları sahnede oluş halin­de gösteren eserdir. Buna "drama" da denir.

3. Tiyatro eserinde olaylar yazarın ağzından anlatıl­maz; eserdeki kişilerin doğrudan anlatımlarıyla ve davranışlarıyla canlandırılır. Tiyatro bu yönüy­le, konuşma ve eyleme dayanan bir gösteri sana­tıdır.

4. Dünya edebiyatının en eski türlerinden olan tiyat­ro, eski çağlarda dini törenlerden doğmuş; top­lumların kendi kültürleri doğrultusunda farklı çiz­gilerde gelişmiştir. Bugün bütün dünyaya yayıl­mış olan Batı tiyatrosunun kaynağı eski Yunan tiyatrosudur. Eski Yunan'da tiyatro şarap tanrısı Dionysos adına yapılan törenlerden doğmuştur.

a. Tiyatronun Öğeleri

Olay

1. Her tiyatro eserinde olay, karşıt güçlerin çatışma­sından doğar. Karşıt güçler insanla insan, insan­la toplum, insanla doğa ya da insanla doğaüstü varlıklar olabilir.

2. Her eserde olay, bir düşünceyle, bir ana duyguy­la beslenir. Örneğin İbsen'in "Hortlaklar" adlı oyu­nunda olayları yönlendiren, "Babaların suçunun çoğunu çocuklar çeker" düşüncesidir.

Kişiler

Olayı ortaya çıkaran çatışmanın kaynağında her zaman insan vardır. Romanda olduğu gibi tiyatro­da da insan gerçeği tipleştirme ya da karakter çizme yoluyla verilir.

b. Tiyatro Türleri

Batı tiyatrosunun beslendiği eski Yunan tiyatrosun­da "dramatik şiir" olarak adlandırılan tiyatro, traged­ya ve komedya olmak üzere iki türe ayrılmıştır. 18. yüzyıldan sonra ise "dram" türü çıkmıştır.

Tragedya (Trajedi/Ağlatı)

1. Seyircide acıma ve korku duyguları uyandırarak ruhu tutkulardan arındırmak amacıyla yazı­lan oyundur.

2. Konu tarihten ya da mitolojiden alınır.

3. Kişiler doğaüstü varlıklar (tanrılar, tanrıçalar, yarı tanrılar) ve yüksek tabakadan seçilen kişiler (krallar, kraliçeler, prensler, soylular, vs.) dır.

4. Erdem ve ahlaka büyük değer verilir.

5. Beş bölüm olarak yazılır.

6. Eser ara verilmeden oynanır.

7. Oyunun dramatik bölümlerini diyaloglar, lirik bö­lümlerini ise koro oluşturur.

8. Koro, eyleme karışmaz, olup bitenlere seyirci kalır. Kentin ihtiyarları ve kadınlardan oluşur, halkın sağ­duyusunu temsil eder. Öğütler verir, yol gösterir.

9. Üç birlik kuralına uyularak yazılır. Yani tek bir olay üzerine oyun kurulur; mekân hiç değişmez ve oyundaki olayın en çok 24 saatlik bir sürede geç­tiği kanısı uyandırılır.

10. Acı veren olaylar (vurma, yaralama, öldürme) sahnede oluş halinde gösterilmez. Bunlar oyun­da bir haber olarak verilir.

11. Yüksek, ağırbaşlı bir üslup kullanılır.

12. Nazımla yazılır.

13. Olay mutluluktan mutsuzluğa, felakete doğru ge­lişerek sonuçlanır. Kahramanın düştüğü durum, her şeye rağmen hak ettiği bir son değildir.

14. İlk trajediler M.Ö.6. yüzyılda eski Yunan edebiya­tında yazılmıştır.

Aiskhylos (M.Ö.525 - 456) AGEMEMNON, ZİNCİRE VURULMUŞ PROMETEUS… ,

Sophokles (M.Ö.495 – 406 ) KRAL OİDİPUS, ANTİGONE, ELEKTRA, AİAS, OİDİPUS KOLONOS’TA…,

Euripides (M.Ö.480 - 406) ANDROMAKHE, HİPPOLYTOS, İPHİGENİA AULİS’TE…

eski Yunan edebiyatının;

Corneille (1606 -1684) HORACE, LE CİD, CİNNA

ve

Racine (1639 -1690) ANDROMAK, PHEDRE, IPHEGENİA,

Fran­sız klasik edebiyatının en önemli tragedya yazar­larıdır.

Komedya (Komedi/Güldürü)

1. İnsanların ve toplumun gülünç yanlarını sergile­yerek izleyiciyi düşündürmeyi ve eğitmeyi amaç­layan oyun türüdür.

2. Konular günlük yaşamdan ve çağdaş toplumda alınır.

3. Kişiler genellikle halktan kimselerdir.

4. Acı veren olaylar seyircinin gözü önünde geçebilir.

5. Üslupta yükseklik ve soyluluk aranmaz, kaba söz­lerden ve şakalardan kaçınmaya gerek görülmez.

6. Nazımla yazılır. (17. yüzyılda klasik edebiyat dö­neminde nesirle yazılan örnekler de vardır.)

7. Ara verilmeden oynanır.

8. Beş bölüm olarak yazılır.

9. Üç birlik kuralına uyulur.

10. Diyalog ve koro bölümlerinden oluşur.

a. Karakter komedyası: İnsan ka­rakterinin gülünç ve aksak yanla­rını gösteren komedyadır. ( Moliere'in Cimri, Tartuffe, Shakespeare’ in Venedik Taciri v.b. komedyaları bunun en ünlü örnekleridir.)

b. Töre komedyası: Toplumun gü­lünç ve aksak yanlarını gösteren komedyadır. (Moliere’in Gü­lünç Kibarlar, Bilgiç Kadınlar, v.b. komedyaları bunun en ünlü örnekleridir.)

c. Entrika komedyası: Olaylar me­rak uyandıracak ve şaşırtacak şe­kilde düzenlenerek çoklukla gül­dürmekten başka bir amaç güdül­meden yazılan komedyadır. (Moliere'in Scapin'in Dolapları, Shakespeare'in Yanlışlık­lar Komedyası v.b. komedyaları bunun en ünlü örnekleridir.) Bu­gün, bu yoldaki komedyalara «vodvil» adı verilmektedir.

İlk komedi oyunları eski Yunan edebiyatında ya­zılmıştır.

Aristophanes (M.Ö. 342 - 292) KURBAĞALAR, KUŞLAR, EŞEKARILARI, ATLILAR, BARIŞ

Menandros, eski Yu­nan edebiyatının;

Plautus (M.Ö. 254 - 184) ÇÖMLEKLER, La­tin edebiyatının ve

Moliere (1622 - 1676) CİMRİ, TARTUFFE, HASTALIK HASTASI DON JUAN, KİBARLIK BUDALASI, ZORLA EVLENME, GÜLÜNÇ KİBARLAR, ZORAKİ HEKİM, KOCALAR MEKTEBİ, KARILAR MEKTEBİ, ADAMCIL, GEORGE DANDİNİ, SCAPİN’İN DOLAPLARI, BİLGİÇ KADINLAR…

kla­sik Fransız edebiyatının en ünlü komedya yazar­larıdır.

Dram

1. Eski Yunan edebiyatında lirik ve epik türlerine karşıt olarak, tiyatro türü oyunlar için, yani traged­ya ve komedyayı kapsayacak biçimde kullanı­lan "dram" sözcüğü, 18. yüzyıldan itibaren tra­gedya ve komedyanın dışında, üçüncü bir tiyatro türünü adlandırmak için kullanılmıştır.

2. "Dram", 18. yüzyılda üçüncü bir tiyatro türü ola­rak, önce "burjuva dramı" adıyla ortaya çıkmış­tır. Fransız Filozofu Diderot (1713 - 1784) tra­gedyaya karşı çıkarak, gerçeğe yönelen, hare­ketli ve dokunaklı olmaya çalışan, kişileri gün­lük yaşamları içinde canlandıran ve ahlakçı tutu­mu benimseyen bir oyun türü geliştirmek istemiş; nesirle yazılan bu türe burjuva dramı demiştir.

3. Dram, sözcüğü 19. yüzyılın ilk yarısında roman­tizm akımı döneminde "romantik dram" karşılı­ğında kullanılmaya başlamıştır.

Tragedyanın katı kurallarını kırmak amacıyla ge­liştirilen romantik dramın doğuşunda Shakespeare'in ( DRAMLARI: ROMEO VE JULİET, HAMLET, KRAL LEAR, MACBETH, OTHELLO, JULES CESAR… KOMEDYALARI: VENEDİK TACİRİ, YANLIŞLIKLAR KAMEDYASI, WİNDSORLU ŞEN KADINLAR…) etkisinde kalan Lessing, Goethe (FAUST) , Schiller (HAYDUTLAR, DON CARLOS, WİLHELM TELL) gibi Alman yazarları öncülük etmekle birlikte romantik dramın ilkelerini ortaya koyan yazar Victor Hugo (1802 - 1885) olmuştur.

4. Victor Hugo'nun Cromwell (1827) adlı oyunun önsözünde öne sürdüğü ilkeler şunlardır:

a. Açıklı ve gülünç olaylar, hayatta olduğu gibi bir arada bulunabilir.

b. Konular tarihin herhangi bir döneminden (da­ha çok ulusal tarihten) ya da günlük yaşam­dan alınabilir.

c. Kişiler toplumun her tabakasından seçilebi­lir.

d. Acı veren olaylar sahnede gösterilebilir.

e. Hem nazımla hem nesirle yazılabilir.

f. Zaman ve yer birliği kurallarına uyma zorun­luluğu yoktur.

Çağdaş (Modem) Tiyatro

1. Günümüz tiyatrosunda ne belli bir düzen, ne de belli kural ve ilkeler vardır. Bu durumun bir so­nucu olarak, günümüzde birtakım tiyatro türlerin­den söz etmek de mümkün değildir. Kültür ve tek­nolojideki hızlı değişimler bütün sanatları olduğu gibi tiyatroyu da derinden etkilemiştir.

2. Geleneklere baş kaldırma, kuralları hiçe sayma, açıklıktan ve yalınlıktan uzaklaşma, çağdaş tiyat­ronun öne çıkan özellikleridir.

Epik Tiyatro

1. Çağdaş tiyatro anlayışlarından biri olup Bertoit Brecht'in oyunları ile 1950'li yıllarda yayılmaya başlamıştır.

2. Epik tiyatroda amaç seyircinin sahnede canlandı­rılan oyuna kendini kaptırmasını önlemek, izledik­lerinin gerçek olmadığını hatırlamasını sağlamak­tır. Bu nedenle oyun sırasında oyunun akışını ke­sen açıklamalara yer verilir, seyircinin de oyuna katılması istenir.

Tiyatro Terimleri

Adaptasyon: Yabancı bir eseri yer adları, şahıs adları, deyimleri, gelenek ve görenekleriyle yerli hayata uygula­yarak çevirme; uyarlama.

Bale: Müzik eşliğinde bir çeşit pandomim olarak yapılan dans gösterisi.

Benzetmeci Tiyatro: İki temel tiyatro anlayışından biri. Seyirciye sahnede olup bitenlerin gerçek olduğu izlenimi­ni veren tiyatro anlayışı. Bu tür tiyatro oyunlarında oyun­cular, seyirci yokmuş gibi davranırlar. (Yanılsamacı tiyat­ro) Öteki için bkz. Göstermeci Tiyatro

Darüibedayi: İstanbul Şehir Tiyatrosunun eski ismi. 1914'te kurulmuştur.

Dekor: Tiyatroda, sahneyi eserin konusuna göre döşeyip hazırlamada kullanılan eşyanın ve araçların toplu adı.

Diksiyon: Tiyatro ve benzeri edebiyat türlerinde dilin mü-z'.k karakterini başarı ile yaşatabilme yeteneği. Tiyatro okullarında ders olarak okutulmaktadır.

Diyalog: iki kişi arasında karşılıklı konuşma. Roman, hi­kâye ve tiyatroda kahramanların konuşmaları.

Dionysos: Anadolu ve Yunan mitologyasında, doğanın yenileyicisi ve yaşamın simgesi olan şarap ve coşku Tan­rısı. Zeus ile Samele'nin oğlu. Diyonizos'un simgesi bir üflemeli çalgı olan Anlos'tur

Doğaçlama: 1. Metne dayanmayan, içe doğduğu gibi oynama ve konuşma. 2. Oyun sırasında, beklenme­dik bir ters durum karşısında durumu kurtarmak için me­tinde olmayan hareketler yapıp sözler söyleme.

Drama: Şiirsel, anlatısal ya da diyaloglar halinde yazılan ve yazınsal metnin, oyun kişilerinin söyleminden oluştu­ğu edebiyat türü. Drama yalnızca Batı tiyatrosunun yüz­yıllardır ürettiği, tiyatro yazınında kendini kabul ettirmiş yapıtların ortak özelliği değil, her çeşit tiyatro ürününün ortak özelliğini gösteren bir terim olarak ele alınmalıdır.

Dramaturg: Oyun yazarlığı tekniğini bilen, tiyatroya gön­derilen metinleri inceleyen, seçen, repertuvar için öneri hazırlayan kişi.

Dramatize Etmek: Bir olayı, duyguyu, düşünceyi canlan­dırarak anlatmak; (mec.) bir vakayı olduğundan daha acıklı bir şekle sokmak.

Dublör: Tiyatroda ve sinemada bir rolün yedek oyuncu­su.

Entrika: Roman, hikâye ve tiyatro türlerinde, olayların okuyucuda ya da seyircide merak uyandıracak şekilde birbirine dolanması.

Epik Tiyatro: Benzetmeci (yanılsamacı) tiyatroya karşıt olarak, seyirciyi gözlemde bulunan bir üçüncü kişi duru­muna getirerek onun usçul yönelişte karar vermesini sağlayan tiyatro anlayışı. Seyircinin aktif ve eleştirel bir tutum kazandığı bu tiyatro türünün kurucusu Bertolt Brecht'tir. Canlandıran, taklit eden, seyirciyi yanılsamaya sokan gerçekçi tiyatro düşüncesinin yerine epik tiyatro, yanılsamacı yönü yok edilmiş, anlatımcı bir tiyatro olma­yı hedefler.

Epizot: Bir hikâyede asıl olaya karışan ikinci derecede önemli bir olay.

Fars: Komedinin düşünceden çok göze ve duyulara yöne­len, sanat yönü az, kaba bir türü. Güldürü öğesi daha çok hareketlerden ve nüktelerden çıkar. Vurgu kişiyi karikatürleştirerek ve olayları abartarak elde edilir.

Fasıl: Tiyatroda perde karşılığı kullanılmıştır. Karagöz oyununda belli bir vakanın geçtiği bölüm.

Feeri: Masalların tiyatro sahnesinde dramatize edilme­sinden doğma, kahramanları arasında cinlerin, perilerin de rol aldığı bir tiyatro türü.

Figüran: Bir oyunun kalabalık sahnelerini doldurmak için kullanılan, bazen birkaç söz söyleyen, çoğu kez de ko­nuşmayan kişi.

Göstermeci Tiyatro: Tiyatronun tiyatro, oyunun oyun ol­duğunu vurgulayan, kişileri ve olayları canlandırmadan gösteren, seyirci ile sahne arasında estetik uzaklık (ya­bancılaştırma) koyup seyircinin oyuna ussal yoldan katıl­masını sağlayan tiyatro anlayışı.

Grotesk: Tiyatroda karikatürleştirme işleminin özü olan grotesk, seyirciyi yabancılaştırarak, tuhaf ve şaşırtıcı bi­çimlerle karşıt görüntüleri birleştirerek güldürmeye yöne­len, ussal dizgeye karşı çıkarak, ussal bir sonucu getiren, temelde ciddi, ama görünüşte gülünç ve abartılı olan bi­çim.

Jest: Tiyatro sahnesinde, sanatçıların bütün el, kol, ayak ve benzeri beden hareketleri.

Kabare Tiyatrosu: Daha çok güncel konuları iğneleyici, taşlayıcı biçimde ele alan skeçlerin oynandığı, monolog­ların, şarkıların ve şiirlerin söylendiği küçük tiyatro.

Kanto: Tanzimat Dönemi'nde Türk sahnesinde azınlık aktrislerce başlatılan oyunlu ve neşeli şarkılar.

Karakter: Kişileştirme işleminde derinlemesine ele alı­nan oyun kişisi; kendine özgü nitelikler içinde ruhsal ge­lişimi olan oyun kişisi.

Karakter Komedyası: Bu komedya biçiminde gülünç kahramanın yanlış ve zayıf yanları öne çıkar. Toplum içindeki yanlışların eleştirisi oyunun başkişisi yoluyla sağ­lanır.

Koro: Belli bir ölçüye göre yazılmış ya da ezgili sözleri beraberce söyleyen topluluk.

Kostüm: Tiyatroda sanatçıların giydiği, oyuna uygun kı­yafet.

Kulis: Tiyatroda, sahnenin arkasında bulunan kısım; sahne arkası.

Melodram: 19.yüzyılın sonlarında dramın yozlaşmasıyla ortaya çıkan, müziğin de yer aldığı, kişilerin kalıplaştığı abartılı oyun türü.

Mimik: Bir duygu veya düşüncenin kaş, göz. ağız, yüz hareketleriyle anlatılması.

Mizansen: Bir tiyatro eserinin sahneye konması, sahne­ye göre düzenlenip uygulanması.

Monolog: Tek kişinin konuşması. Tek kişilik taklidi bir ko­medya türü. İnsanın içinden kendisiyle konuşması.

Muhavere: Karşılıklı konuşma. Tiyatro, roman, hikâye, fabl, röportaj ve benzeri türlerde kahramanların birbirle­riyle konuşmaları. Karagöz oyununun bölümlerinden biri.

Myster: Dini sevdirmek amacıyla Hıristiyanlıkla ilgili olay­ları konu edinen kilise oyunu.

Opera: Baştan sona bestelenmiş, sololu, korolu, orkestra­lı sahne oyunudur. Oyuncuların her şeyi şarkıyla anlattığı bu oyunun sözleri arya, düet, kuartet, kentet gibi müzik formları içinde bestelenir. Koro, oyundaki kamu vicdanının sesini ortaya koyar. Bunların dışında oyun başlarken ge­nellikle bir giriş parçasına (uvertür) ve oyun içinde yer yer orkestra bölümleri ya da geçitleri gibi çalgısal bölümlere yer verilir. Bazı operalarda bale sahneleri de bulunur.

Operet: Olayları toplumsal, siyasal yergi öğeleri içererek ve gülünç tarzda anlatan müzikal sahne oyunudur. Söz­lerinin müziksiz kısımları daha çoktur. Halka hitap etmek için yazılır. Operetlerde renk, ışık, kıyafetler ve dans en göze çarpıcı şekilde kullanılır

Pandomim: Sessiz hareket. Sessiz hareketler, jestler, yüz ifadeleri ve kostümler yoluyla duyguları, düşünceleri, tutkuları anlatmaya yarayan tiyatro çeşidi.

Perde: Tiyatro eserinde bir perdenin açılmasından ka­panmasına kadar geçen bölüm.

Piyes: Tiyatro eseri.

Reji: Sahneye koyma ve yönetme işi.

Rejisör: Sinema ve tiyatroda, eserin sahneleninceye ve­ya seyirci önüne çıkıncaya kadar geçirdiği her anı yöne­ten kimse; yönetmen.

Repertuvar: Opera, operet ve tiyatro topluluklarının bir oyun mevsiminde gösterecekleri eserlerin listesi.

Replik: Oyuncunun sözü karşısındakine bırakırken söy­lediği son söz.

Rol: Opera, operet, tiyatro ve benzeri sahne sanatların­da, oyuncuların, eser kişilerini sahnede canlandırmaları.

Rövü (Revü): Tiyatroda, eserden önce gösterilen müzik­li ve danslı oyun.

Sahne: Tiyatro eserinde bir perdelik bölümün, dekor ba­kımından değişik olan küçük kısımları. Bir perdelik bölüm içinde, kişilerin girip çıkmasıyla değişen topluluk, meclis.

Senaryo: Tiyatroda yazılı metin. Sinemada filmin konu­sunun yazılı şekli.

Suflör: Tiyatroda, kuliste durarak oyunculara sözlerini fı­sıltıyla söyleyip hatırlatan yardımcı.

Tablo: Tiyatro eserlerinde, perdeden daha küçük bölüm­lerin her biri. Bir perde çeşitli tablolara bölünmüş olabilir.

Temsil: Bir tiyatro eserinin oynanması.

Tirat: Sahnede kişilerin birbirlerine karşı söyledikleri uzun sözler.

Trajikomik: Hem acı, hem gülünç olayların anlatıldığı ti­yatro. Olaylar gülünç ama olay kahramanları acınacak halde verilir.

Töre Komedyası: Toplumun belirli bir döneminin ya da kesitinin geleneklerini ele alan ve bunların aksayan, zayıf yanlarını gülünçleştirerek işleyen komedi türü.

Tuluat: Tiyatro türlerinden biri. Sanatçılar, oynadıkları eserin konusuna bağlıdırlar; ama oyundaki sözleri içlerinden geldiği gibi söylerler. Yazılı esere uymak mecburiyetleri yoktur. Perdeli orta oyunu da denir.

Üç Birlik Kuralı: Tragedyada uyulması gerekli üç temel kural. Bu kurallar şunlardır:

1. Zaman birliği (Olayın en çok 24 saat içinde geçmesi).

2. Yer birliği (Olayın aynı yerde geçmesi).

3. Olay birliği (Eserin bir tek ana olay çevresinde gelişmesi).

Vodvil: Entrika komedisi. Sadece güldürme amacını gü­der. Karmaşık olaylar, yanlış anlamalar üzerine kurulan, beklenmedik bir şekilde biten komedi türü.

TANZİMAT DÖNEMİ EDEBİYATINDA TİYATRO

1. Tanzimat'la beraber edebiyatımıza giren türlerden biri olan Batı tiyatrosunun meddah, ortaoyunu, karagöz, kukla gibi geleneksel seyirlik oyunları­mızdan en önemli farkı metne dayalı olmasıdır.

2. Edebiyatımızda metne dayalı ilk tiyatro eseri Şinasi'nin 1859'da yazdığı ve ilk defa Tercümarı-ı Ahval'de yayımlanan "Şair Evlenmesi" adlı tek perdelik töre komedyasıdır. (Aslında ilk tiyatro oyunu, Şinasi'nin bu eserinden daha önce yazılan "Hikâye-i İbrahim Paşa ve İbrahim-i Gülşenî" adlı eserdir. Ancak, Abdülhak Hamit'in babası tarihçi Hayrullah Efendi'ye ait bu eser, çok geç yayımlandığı için Şinasi'nin eseri­nin öncülüğü ortadan kalkmaz.)

*Klasik Moliere komedisinin özellikleriyle gelenek­sel Türk tiyatrosunun güldürü öğelerinin ustaca bir sentezi olan ve gerek sahne tekniği gerek sahne dili bakımından oldukça başarılı bir oyun olan Şair Evlenmesi görücü usulüyle evlenmenin sakıncalarını işler.

Şair Evlenmesi

Şair Müştak Bey'e sevdiği kız Kumru Hanım yerine onun çirkin ve geçkin ablası Sakine Hanım'ı nikâhlarlar. Müştak Bey gerdek gecesi kendisine oynanan oyunu anlar ve bir yanlışlık olduğunu söylese de imamın ve mahallelinin baskı­sıyla bu evliliğe zorlanır. Ancak dostu Hikmet Efendi, imamın cebine bir kese para koyarak yanlışlığın düzelmesini sağlar.

3. Tanzimat edebiyatının ilk kuşağının en verimli ti­yatro yazarı Namık Kemal'dir. Vatan ve kahra­manlık temalarını güçlü bir anlatımla işlediği "Va­tan Yahut Silistre" (1873), uzun zaman aşıla­mayacak bir sahne ve seyirci rekoru kırmıştır. İlk defa Güllü Agop yönetimindeki Gedikpaşa Os­manlı Tiyatrosu'nda sahnelenen oyun, gösterilere yol açmış, Yaşasın vatan, yaşasın millet!" haykı­rışları arasında sahneye çıkarılan Namık Kemal alkışlanmıştır. Oyunun temsilinden sonra coşku­ya kapılan halk, gösterilerini sürdürerek ibret ga­zetesine oyunu öven bir yazı bırakmış, benzer olaylar sonraki gecelerde de tekrarlanınca hükü­met, gazeteyi kapatmış ve Namık Kemal, Ahmet Mithat, Ebuzziya Tevfik gibi bazı yazarları sürgü­ne göndermiştir.

Vatan yahut Silistre

İslam Bey, savaş çıkınca nişanlısı Zekiye ile vedalaşır ve cepheye gider. Onun gö­nüllülere "Beni seven arkam­dan ayrılmaz!" dediğini duyan Zekiye de erkek kılığına gire­rek Âdem adıyla gönüllülere katılır. Silistre Kalesi komutanı Albay Sıtkı Bey, çelimsiz bul­duğu Âdem'i geri göndermek istese de onun kalmakta ısrar edişi üzerine vazgeçer. İslam Bey yaralı haliyle Abdullah Çavuş ve Âdem'le bir­likte gidip düşman cephaneliğini havaya uçurur. Düşman, kalenin kuşatmasını kaldırıp geri çekilince Âdem'in kimliği ortaya çıkar. Sıtkı Bey'in de Zekiye'nin öldü sandığı babası olduğu ortaya çıkar. Zafer kutlama­ları arasında İslam'la Zekiye'nin düğünleri yapılır.

4. Namık Kemal'in en popüler oyunu Vatan yahut Silistre, tiyatro tekniği bakımından en başarılı oyunu ise yine vatan ve kahramanlık temalarını işlediği "Gülnihal" (1875)dir. Yazar, "Zavallı Ço­cuk" (1873) ve "Akif Bey" (1874) adlı dramların­da aile kavramı etrafında aşk temasını ele almış­tır. Tarihi bir tiyatro olan ve okunmak için yazdığı "Celalettin Harzemşah" (1875) ise sahne değe­rinden çok yazarın edebiyat anlayışını ve bizdeki tiyatro çalışmalarına ilişkin değerlendirmelerini yansıtan önsözü ile önem taşır. Ölümünden çok sonra yayımlanan (1910) "Kara Bela" da tarihi bir oyun olup konusunu Hint - Babur tarihinden alır. Bu son eser yazarın en zayıf oyunudur.

5. Ahmet Mithat Efendi yayımlanmış yedi oyunuyla Tanzimat tiyatrosuna katkıda bulunmuştur. Bu oyunlar, dilinin yalınlığı, diyaloglarının doğallığı ve sahneye konma kolaylığı bakımından Şinasi'nin Şair Evlenmesi'ni hatırlatır.

6. Ahmet Vefik Paşa ve Direktör Ali Bey, Tanzimat ti­yatrosunu Moliere'den yaptıkları çeviri ve adap­tasyonlarla beslemişlerdir.

7. Tanzimat edebiyatının ikinci kuşağını temsil eden Recaizade Mahmut Ekrem'in tiyatro çalışmaları üstadı Namık Kemal'den önce başlamıştır. "Afife Anjelik" (1869) Türk tiyatrosunun ilk dramıdır. Ancak yazarın bu ve diğer dramlarının başarılı ol­duğu söylenemez. 1875'te yazılan ve başarılı bir komedi sayılan "Çok Bilen Çok Yanılır" ise ya­zarın ölümünden sonra yayımlanmıştır.

8. Tanzimat edebiyatında eserlerinin sayısı bakı­mından en verimli yazar Abdülhak Hamit'tir. Ba­sılmamış iki tiyatrosuyla 25 oyunu olan yazarın bu eserlerinin hemen hepsi trajedi türündedir. Bunların bazıları nesir, bazıları nazım biçiminde, bazıları da nazım - nesir karışık yazılmıştır. İlk üç tiyatrosu, Macera-yı Aşk, Sabr ü Sebat ve İçli Kız, Namık Kemal'in Zavallı Çocuk adlı dramının etkisinde yazılmışlardır. Daha sonraki oyunları ise Fransız klasik trajedileri ile Shakespeare ro­mantizmi arasında bir etkilenmenin ürünüdürler. Sahne dili ve tekniği bakımından ağır eleştiriler alan ve hepsi de okunmak üzere yazılan bu oyunlar konu zenginliği, karakter tahlilleri bakı­mından Türk tiyatrosuna katkı sağlamıştır.

SERVET-İ FÜNUN EDEBİYATINDA TİYATRO

1. Tanzimat döneminde büyük bir atılım yapan Türk ti­yatrosu II. Abdülhamif in İstanbul'da Gedikpaşa'daki Osmanlı Tiyatrosunu yıktırması üzerine gerilemiş, sanat ve fikir değeri taşıyan eserlerin oynanmasına izin verilmeyince de Türk sahnelerini tuluat kumpan­yalarının melodram ve farsları doldurmaya başla­mıştır. Tuluat kumpanyalarının bu hâkimiyeti 1908'e kadar sürmüş; Türk kadının henüz sahneye çıkama­dığı bu süre içinde çoğunluğu Ermeni sanatçılarca çeviri ya da adapte eserler oynanmış, Türk seyircisi sahnede iyi konuşulan Türkçeden yine yoksun kal­mıştır. Bu dönemde en ünlü tuluat oyuncuları Mınakyan, Abdürrezzak ve Kel Hasan olmuştur.

2. Servet-i Fünun sanatçıları, böyle bir atmosferde Abdülhak Hamit ve Ahmet Mithat Efendi'nin sarıl­dıkları "okunmak için piyes" tarzına rağbet gös­termemişler; tiyatro türünde eser yazmak için ko­şulların değişmesini beklemişlerdir. Bu nedenle Servet-i Fünun yazarları tiyatro ile ancak 1908'den sonra uğraşmışlardır.

3. 1908'den sonra tiyatro eseri veren Servet-i Fü­nun yazarlarının başlıcaları Hüseyin Suat (Ser­vet-i Fünuncular içinde tiyatro ile en çok ilgilenen sanatçı) Mehmet Rauf, Cenap Sahabettin, Halit Ziya Uşaklıgil, Faik Ali Ozansoy, Ali Ekrem Bolayır ve Safveti Ziya 'dır.

4. Bu yazarların verdikleri eserler, tiyatro tekniği ve günlük konuşma diline uygunluk bakımından Tanzimat dönemi eserlerinden daha başarılıdır. Ancak eski alışkanlıkların bir devamı olarak, hal­kın sorunlarına değinilmemiş; konular aile çevre­sinde, genellikle evlenme, boşanma, kadın hak­ları gibi temalar etrafında dönmüştür.

CUMHURİYET DÖNEMİ TİYATROSU

1. Cumhuriyet döneminde tiyatroda Batı modelini benimseyen Türkiye, gerek tiyatronun kurumsallaşması, gerekse oyun yazarlığının gelişmesi bakımından önemli atılımlara Sahne oldu.

2. Tiyatroyu Türkiye’de çağdaş bir sanat alanına dönüştürme yolunda ilk büyük katkı ünlü tiyatro ve sinema adamı Muhsin Ertuğrul’dan geldi. 1927de, Darülbedayi’nin başına geçen Ertuğrul, yerli yazarları yüreklendirmesiyle, izleyiciye sunduğu çağdaş çeviri oyunlarla, Sahneleme, oyunculuk ve dekor kullanımında güncel anlayışı yerleştirmesiyle, yetişmelerine katkıda bulunduğu kadın ve erkek oyuncularla bugünkü Türk tiyatrosunun temellerini attı.

3. Eğitim görmüş tiyatrocuların yetişmesinde büyük hizmet vermiş olan Ankara Devlet Konservatuvarı ise, Musiki ve Temsil Akademisi’nin bir bölümü olarak açıldı. Burada, ilk mezunların çıktığı 1941de Tatbikat Sahnesi oluşturuldu. Bu hazırlık aşamalarından sonra da 1949da Devlet Tiyatroları resmen kuruldu.

4. 1950den sonra tiyatro kuramlarının gelişmesi bakımından önemli atılımlar gerçekleştirilmeye başlandı. Tiyatronun yaygınlaştırılması yolunda devlet eliyle sürdürülen çabalar sonucunda Devlet Tiyatroları, Ankara,İstanbul, İzmir, Bursa, Adana, Trabzon ve Diyarbakır gibi kentlerde perdelerini açarak ve turneler düzenleyerek Türkiye’nin her yanında izleyiciye ulaşır hale geldi. Yetmiş yılı aşan tarihi boyunca çeşitli iniş çıkışlar yapan İstanbul Şehir Tiyatroları da çeşitli semtlerde beş Sahneye sahip oldu. Türk tiyatrosunun gelişmesinde her zaman önemli rol oynamış olan özel tiyatroların sayısında 1960larda büyük bir artış görüldü. Etkinliklerini 1960lardan bu yana sürdüren özel topluluklar arasında Kent Oyuncuları, Ankara Sanat Tiyatrosu, Dormen Tiyatrosu ve Dostlar Tiyatrosu sayılabilir. Oyunculuk ve Sahneleme açısından Batı modelini izleyen ödenekli ve özel tiyatrolar yanında, Orta oyunu ve tuluat tiyatrosunun oyunculuk tarzını sürdüren özel topluluklar da oldu. 1970lerin ortalarında pek çok özel tiyatro kapandı, yeni açılanların bir bölümü de başarılı olamadı. 1980lerin ortalarından bu yana İstanbul’daki özel tiyatrolar yeniden bir canlanma dönemine girdiler.

5. Türk oyun yazarlığı, Cumhuriyet döneminde Batı modelini uygulayan tiyatronun kurumsallaşması yolunda yapılan atılıma koşut olarak gelişme gösterdi. Gerçekçi Avrupa tiyatrosundan büyük ölçüde etkilenen Türk yazarları, gerçekçi doğrultuda yazdıkları oyunlarda öncelikle, Osmanlı toplumundan modern Türk toplumuna geçilirken yaşanan sancıları dile getirdiler. Bu geçiş dönemini yansıtmakta en başarılı olmuş yapıtlar Reşat Nuri Güntekin’in Yaprak Dökümü (1930) ve Ahmet Kutsi Tecer’in Köşebaşı’sı (1984) idi. Çok üretken bir yazar olan Cevat Fehmi Başkut ise toplumsal eleştirel yaklaşımını çoğunlukla güldürü çerçevesi içine yerleştirdi.

6. Türk oyun yazarlığında Cumhuriyetin ilk 30 yılında ağırlık kazanan eleştirel gerçekçi yaklaşım etkisini günümüze değin sürdürdü. 1950lerden çok partili döneme geçildiğinde devlet yönetimine ilişkin siyasal sorunlarda tiyatro Sahnesinde gündeme getirildi. Aynı zamanda, toplumsal sorunları yansıtma aşamasından, bu sorunların kaynak ve nedenlerini irdeleme aşamasına geçildi. Bu dönemde Türk tiyatrosu yeni yazarlar kazandı. Aziz Nesin ve Haldun Taner bildik gerçekçi dram kalıplarını zorlayarak yeni biçim denemelerine giriştiler.

7. 1960lar Türk tiyatro edebiyatı içinde parlak bir dönem oldu. Siyasal, ekonomik, kültürel açılardan önemli bir bilinçlenme aşamasının yaşandığı bu dönemde tiyatro, işçi ve köylü kesiminin sorunlarına eğildi. Bir yandan, orta sınıftan ailelerin yaşadığı toplumsal ve ekonomik sorunları irdeleyen gerçekçi oyunlar yazılırken, köy ve gecekondu ortamı da yaşama ve giyinme biçimi ve dil özellikleriyle Sahneye getirildi.

8. Bu dönemin en yaygın türlerinden biri de konularını Osmanlı tarihinden, halk kahramanlarının yaşamlarından ve mitolojiden alan, şiir diliyle yazılmış oyunlardır. Güngör Dilmen, Orhan Asena, Turan Oflazoğlu, Necati Cumalı bu doğrultuda yapıtlar verdiler. 1960ların sonlarına doğru siyasal içerikli belgesel oyunlarda yazılmaya başlandı. Sermet Çağan’ın, Brecht’in epik tiyatro yöntemini doğrudan uyguladığı Ayak Bacak Fabrikası (1964), bu dönemde toplumcu gerçekçi yaklaşımın bir örneği oldu.

9. Türk oyun yazarlığına öz ve biçim açısından kişiliğini kazandırma yolunda önemli bir katkı 1960larda Haldun Taner’den geldi. Ahmet Kutsi Tecer’in 1940larda geleneksel Türk tiyatrosunun gevşek dokulu oyun yapısını ve göstermeci anlatımını kullanarak yazdığı Köşebaşı oyununun ardından, 1950lerde ve 1960ların başlarında göstermeci anlatımı kullanma ve tiyatroda açık biçim anlayışını benimseme yolunda oyun denemeleri yazmış olan Taner, 1964te Gülriz Sururi-Engin Cezzar Tiyatrosu tarafından Sahnelenen Keşanlı Ali Destanı’yla geleneksel Türk tiyatrosunun belirleyici özelliklerini çağdaş anlamda toplumsal siyasal bir içerikle birleştiren yeni bir yerli türün, yerli epik müzikalin yaratıcısı oldu.

10. 1970lerde pek çok topluluk ağırlıkla politik tiyatro üstünde durdu. Bu dönemde sık sık yerli ve yabancı siyasal-belgesel oyunlar Sahnelendi; bir yandan da gerçekçi köy oyunları, tarihsel oyunlar, geleneksel Türk tiyatrosunun özelliklerine dayalı müzikli oyunlar, kabare oyunları, epik oyunlar yazıldı. Ülkede yaşanan toplumsal siyasal çalkantılardan tiyatronun da olumsuz bir pay aldığı bu dönemin en başarılı oyunlar, geleneksel Türk tiyatrosunun anlatım biçimlerini kullanmayı sürdüren Turgut Özakman’ın aynı biçemi benimseyen Oktay Arayıcı’nın ve Asiye Nasıl Kurtulur? Oyunuyla üne, gene epik türde yazdığı toplumcu gerçekçi oyunlarla pekiştiren Vasıf Öngören’in ürünleridir.

11. 1980lerde ise oyun yazarlığı nicelik ve nitelik açısından bir durgunluk yaşadı. Bu dönemde Refik Erduran, Orhan Asena, Turan Oflazoğlu, Necati Cumalı, Melih Cevdet Anday, Turgut Özakman, Sabahattin Kudret Aksal, Recep Bilginer, Güngör Dilmen, Başar Sabuncu, Dinçer Sümer gibi 1950lerden ya da 1960lardan bu yana oyun yazmayı sürdüren yazarlar dışında, 1970lerde yazmaya başlayan Bilgesu Erenus ve Tuncer Cücenoğlu’nun, yapıtlarıyla 1980lerde gündeme gelen Murathan Mungan, Ülkü Ayvaz, Ferhan Şensoy ve Mehmet Baydur gibi yeni yazarların oyunları sergilendi.

FARUK NAFİZ ÇAMLIBEL

Akın, Özyurt, Kahraman, Canavar, Yayla Kartalı

REŞAT NURİ GÜNTEKİN

Balıkesir Muhasebecisi, Tanrıdağı Ziyafeti

NECİP FAZIL KISAKÜREK

Tohum, Bir Adam yaratmak, Künye, Reis Bey, Namı Diğer Parmaksız Salih, Abdülhamit Han, Ahşap Konak, Sabırtaşı, Kanlı Sarık…

NAZIM KURŞUNLU ( 1911-1980 )

Melekler ve Şeytanlar, İpler Elimizde Değil, Çivi Çiviyi Söker, Analar Babalar Okulu, Gecikenler, Kör Kadı, Evler ve İnsanlar…

AHMET KUTSİ TECER

Köşebaşı, Koçyiğit Köroğlu, Bir Pazar Günü, Satılık Ev, Yazılan Bozulmadan

MELİH CEVDET ANDAY

İçerdekiler, Mikado’nun Çöpleri,

OKTAY RİFAT HOROZCU

Birtakım İnsanlar, Kadınlar Arasında, Oyun içinde Oyun, Atlar ve Filler, Çil Horoz, Yağmur Sıkıntısı, Dirlik Düzenlik ,

ORHAN KEMAL

İspinozlar, 72. Koğuş,

BEHÇET NECATİGİL

Radyo oyunları:

Yıldızlara Bakmak, Gece Aşevi, Üç Turunçlar, Pencere

CEVAT FEHMİ BAŞKUT ( 1905-1971 )

Paydos, Ayarsızlar, Hacı Kaptan, Buzlar Çözülmeden, Koca Bebek, Küçük Şehir, Soygun, Kadıköy İskelesi, Hacıyatmaz ….

HALDUN TANER (1915-1986)

İstanbul'da doğdu. Baba­sı İstanbul Darülfünunu hocalarındandı. 1920'de babasının ölümü üzerine parasız yatılı olarak alındığı Galatasaray Lisesi'ni bitirdikten sonra dev­letçe gönderildiği Almanya'da Heidelberg Üniversitesi Siya­sal Bilgiler Fakültesi'nde ikti­sat okudu. Ancak tüberküloza yakalandığından okulu bitiremeden 1938'de İstanbul'a döndü. Uzun süre hasta yattı. Daha sonra İstanbul Üni­versitesi Edebiyat Fakültesi Alman Dili ve Edebiyatı Bö­lümünü bitirdi. Avusturya'ya giderek Max Reinhardt Ti­yatro Enstitüsü'nde eğitim gördü. Dönüşünde çeşitli üniversitelerde edebiyat ve sanat tarihi dersleri verdi. Gazetelerde* fıkra, söyleşi türlerinde yazılar yazdı. 1967'de Devekuşu Kabare Tiyatrosu'nun kuruluşuna katıldı. 7 Mayıs 1986'da İstanbul'da öldü.

· Hikâye, tiyatro, fıkra türünde eserleriyle tanınmış; epik tiyatronun ve kabare tiyatrosunun gelişmesi­ne öncülük etmiştir.

· Olaya bağlı klasik hikâye tarzını sürdürmüş; yapı bakımından Sait Faik tarzından, konu bakımın­dan da toplumcu gerçekçilerden ayrı bir yol izle­miştir.

· Batılı hayata özenmenin getirdiği uyumsuzlukları, ahlaki ve toplumsal çöküntüleri ironik bir anlatımla ele almış; mizah oklarını daha çok, büyük şehrin türedi zenginlerine, sonradan görme köylülere, yükselmek uğruna tüm değer­lerini feda etmeye hazır insanlara çevirmiş; pürüzsüz Türkçesiyle kendine özgü bir gerçekçi­lik anlayışını yansıtmıştır.

· Dramatik türün başarılı örneklerini verdiği ilk oyunlarından sonra epik tiyatro denemelerine geçmiş, epik tiyatro ile ortaoyunu geleneğini us­taca bağdaştırarak bu tarzın edebiyatımızdaki öncüsü olmuştur.

· Gecekondu ortamında bir kahramanlık mitosu­nun parodisi olan Keşanlı Ali Destanı, Türk tiya­trosunda epik türün ilk örneğidir.

· Güncel olayları konu alan, siyasal-toplumsal taşlamanın ağır bastığı eleştirel oyunlarını seyir­ciye sunabilmek için kabare tiyatrosunun kuru­luşuna öncülük etmiştir.

TİYATROLARI: Günün Adamı, Dışardakiler, Ve Değirmen Dönerdi, Fazilet Eczanesi, Lütfen Dokunmayın, Huzur Çıkmazı, Vatan Kurtaran Şaban; Sersem Kocanın Kurnaz Karısı, Eşeğin Gölgesi, Keşanlı Ali Destanı, Zilli Zarife…

TARIK BUĞRA (1918- 1995)

Akşehir'de doğdu. İlk ve ortaokulu Akşehir'de okudu. Yatılı olarak okuduğu İstanbul Lisesi'nde ünlü folklor araştır­macısı Pertev Naili Boratav'ın öğrencisi oldu. 1936'da Konya Lisesi'nden mezun oldu. İs­tanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi'ne kaydoldu. İki yıl sonra Hukuk Fakültesi'ne, oradan da Edebiyat Fakültesi'ne geçti. Türk Dili Edebiyatı Bölümü'nden mezuniyet tezini vermeden ayrıldı.1947'de Akşehir'e giderek babasıyla birlikte Nasrettin Hoca ga­zetesini çıkardı. 1948'de Cumhuriyet gazetesinin açtığı yarışmada ikincilik kazandığı "Oğlumuz" adlı hikâyesiyle adını duyurdu. 1951-1976 yılları arasında İstanbul’da çeşitli gazetelerde sanat sayfaları düzenledi, fık­ralar yazdı, yazı işleri müdürlüğü yaptı. "İbiş'in Rüyası" ile 1970 TRT Başarı Ödülü'nü, "Osmancık'la 1985 Milli Kültür Vakfı Edebiyat Armağanı'nı, "Yağmur Beklerken'le Türkiye İş Bankası Büyük Ödülü'nü kazandı. 1991 'de "Devlet Sanatçısı" unvanını aldı. Birey özgürlü­ğünü savunduğu "Ayakta Durmak İstiyorum" ve "Üç Oyun" adıyla kitaplaştırdığı piyeslerinin hemen hepsi sahnelendi. Romanları TV dizisi haline getirildi. 26 Şu­bat 1994 tarihinde İstanbul’da öldü. 2004 yılında Akşe­hir'e heykeli dikildi.

· Roman, hikâye ve tiyatro türünde eserleri vardır:

· Kurtuluş Savaşı'na merkezden değil, bir kasaba­dan baktığı Küçük Ağa'da yakın tarihe resmi ta­rih anlayışının dışına çıkan bir yorum getirmiştir.

· Küçük Ağa Ankara'da Küçük Ağa'nın devamı niteliğindedir. Firavun İmanı, Dönemeçte, Gençliğim Eyvah, Yağmur Beklerken adlı ro­manlarında da Cumhuriyetin çeşitli evrelerini, demokrasiye geçiş sürecindeki çalkantıları konu edinmiş; İbiş'in Rüyası'nda ortaoyuncusu Naşit'in hayatını romanlaştırmıştır.

· Osmancık, Osmanlı Devleti'nin kuruluşunu hikâ­ye ettiği romanıdır. Bu eseri "Kuruluş" adı altında TV dizisi olmuştur.

TİYATROLARI

Akümülatörlü Radyo, Ayakta Durmak İstiyorum, Yüzlerce Çiçek Birden Açtı

NECATİ CUMALI ( 1921 – 2001 )

Çağdaş Türk edebiyatının en verimli yazarlarından biri olarak kabul edilir. 1940’larda sevgi, sevinç, özlem gibi bireysel konularla çağın toplumsal sorunlarını birlikte ele alan yalın anlatımlı lirik şiirleriyle tanınmıştır. Garip akımı şairleri ve 1940 kuşağının diğer şairlerinden farklı olarak yalın, açık anlatımlı, lirik şiirler yazmıştır. Şiirin yanı sıra öykü, roman ve tiyatro türlerinde de yapıt vermiştir. Şiirsel dili ve ayrıntıları ustaca kullanmasıyla kendini kolayca okutturur.

Roman ve öykülerinde çoğunlukla Ege Bölgesi’ndeki kasaba ve kırsal kesim insanlarının sorularını işledi. “Tütün Zamanı” (1971’de Zeliş adıyla), “Yağmurlar ve Topraklar”, “Acı Tütün” romanları bu ürünlerin en başarılıları arasındadır. “Ay Büyürken Uyuyamam” adlı öykü kitabında Anadolu insanının cinsel bir tablosunu çizmiştir. Necati Cumalı’nın öykülerinden romanlarından ve tiyatro eserlerinden bir-çoğu televizyon dizisi ve sinema filmi olarak da değişik yönetmenler tarafından ekrana getirilmiştir. “Susuz Yaz”dan yola çıkılarak 1963 yılında yapı-lan ve Metin Erksan’ın yönettiği film 1964 Berlin Film Festivalinde Altın Ayı Ödülü’nü almıştır. Bu ödül Türk sinemasının o zamana kadar uluslararası yarışmalarda aldığı ilk önemli ödüldür.

Öykü ve romanda klasik anlatımdan ayrılmaz. Yeri-ne göre gülmeceye yönelir. Çevresinden gözlemlerinden oluşturduğu kişileri ve olaylarla töresel ak-saklıklara parmak basar. Betimleme ve psikolojik çözümlemelerde kişi, yer ve olaylar için gereğinden çok ayrıntıya girmez.

Şiirleriyle tanındıktan sonra, hikâyeden tiyatroya geçmiştir. Yaşamak sevinciyle yüklü, günlük izle-nimlerin güzelliklerini, aşk ve sevgi, temalarını işlerken; köyü, halkı, Anadolu’nun çaresizliklerini konu alır. Süssüz, mecazsız, duru, iç ve dış gözlemi kuvvetle yansıtan bir dili vardır. Yalnız roman sana-tında değil; şiirde, oyunda, öyküde Birinci Yeni’nin dayandığı “halk kültürünün somut örneği olan kasaba kültürünü işlemeyi yeğlemiştir.

Şiirde biçim özgürlüğü, yaşamsallığa somut yöneliş, yalın açık, dolaysız, içten; ama şairaneliğe pek yaklaşmayan yer yer düzyazıyı andıran bir söyleyişi vardır. Yaşamayı, yaşama sevinci hakkını en karam-sar bir ortamda bile savunur.

TİYATROLARI

Mine, Nalınlar, , Boş Beşik, Ezik Otlar, Vur Emri, Susuz Yaz, Tehlikeli Güvercin, Aşk Duvarı, Zorla İspanyol Gömü, Bakanı Bekliyoruz, Kristof Kolomb’un Yumurtası, Yürüyen Geceyi Dinle, Derya Gülü, Yaralı Geyik, Vatan Diye Diye, Devetabanı, İş Karar Vermekte…

ORHAN ASENA (1922 - 2001)

Diyarbakır'da doğdu. İlk ve orta öğrenimini Diyarbakır'da, yüksek öğrenimini İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde yaptı(1945). Eğil, Niksar, Ulukışla'da hükümet doktorluğu yaptı. Çocuk has­talıkları uzmanı olunca, Ço­cuk Esirgeme Kurumu ve Sosyal Sigortalar Kuru­mu'nda çalıştı. Bir süre Al­manya'da kaldıktan sonra Ankara'ya yerleşti. Edebiya­ta lise yıllarında başlayan yazar, uzun süre şiirler yayın­ladıktan sonra, kendini tamamen tiyatroya verdi. Çeşit­li ödüller aldı. 2001 yılında öldü.

· 1950 sonrası tiyatro edebiyatımızın önemli ya­zarlarındandır.

· Mitolojiden ve tarihten aldığı konuların yanı sıra günümüz toplum yaşamını ele aldığı oyunları da vardır.

· Bireyin toplumla çatışmasını ve baskı altındaki bireyin başkaldırısını hümanist bir yaklaşımla oyunlaştırmıştır.

· İlk oyunu "Tanrılar ve İnsanlar"da Gılgamış söy­lencesini; 'Hürrem Sultan', 'Tohum ve Toprak', 'Simavnalı Şeyh Bedrettin', 'Atçalı Kel Meh­met' gibi oyunlarında Anadolu insanını işlemiştir.

Eserlerinden Bazıları

Tanrılar ve İnsanlar, Hürrem Sultan, Kocaoğlan, Tohum ve Toprak, Fadik Kız, Simavnalı Şeyh Bedrettin, Şili'de Av, Atçalı Kel Mehmet, Toroslardan Öteye, Ya Devlet Başa Ya Kuzgun Leşe, Hünkâr Hacı Bektaş Veli, Ölü Kentin Nabzı, Ana, Kocaoğlan

RECEP BİLGİNER ( 1922-2005 )

1922 yılında Adana'da doğdu. Konya Lisesi'ni bitirdikten sonra, İstanbul Gazetecilik Enstitüsü'ne devam etti. Mezuniyetinden sonra, Vatan Gazetesinde çalışmaya başladı. İstanbul Şehir Meclisi'nde görev alan Bilginer, Akın ve Tasvir gazetelerini çıkarttı. Düşünce ve Yeni Çağ isimli dergileri de çıkartan yazar, edebiyata şiirle başlamış, bunu tarihsel oyunlar izlemiştir. Yunus Emre İlme Hizmet Vakfı Ödülü ve Türk Dil Kurumu Oyun Ödülü sahibi olan yazarın, bazı oyunları Devlet Tiyatrosu ve şehir tiyatroları tarafından sahneye konmuştur. 1998 yılında Kültür Bakanlığı'nca verilen Devlet Sanatçısı unvanını almıştır.

TİYATROLARI

"İsyancılar", "Sarı Naciye", "Yunus Emre", "Mevlana", Ben Devletim, Utanç Dünyası, Parkta Bir Sonbahar Günüydü…

REFİK ERDURAN( 1928-...)

Robert Kolej’den lisans derecesini aldıktan sonra yüksek lisans eğitimini Cornell Üniversitesi'nde, askerliğini Kore Savaşı sırasında Türk Tugayı’nda yedek subay olarak yaptı. Nazım Hikmet'in Türkiye'den kaçmasına yardımcı oldu.

Bir süre yayıncılık ve filmcilikle uğraştı. Çağlayan Yayınevi'ni kurdu. Bu yayınevinde popüler cep kitapları yayımladı. 1953-55 yılları arasında Tef adlı mizah dergisini yönetti.

Milliyet gazetesinde başladığı köşe yazarlığını başka gazetelerde sürdürdü. Sırp faşistlerine karşı sembolik direniş göstermek amacıyla 1995 yılında Bosna’ya giderek Kara Kuğular adlı seçkin birliğe katıldı, gördükleri Milliyet’te dizi olarak yayımlandı. Ardından Bosnalı Samuraylar başlığıyla kitaplaştırıldı.

Erduran kısa adı ITI (UNESCO) olan Uluslararası Tiyatro Enstitüsü Türkiye Merkezi’nin 1986 yılından beri başkanıdır. Aynı örgütün 1989’da Helsinki’de yapılan Dünya Kongresi’nde Uluslararası Yazarlar Komitesi Başkanlığı’na seçildi. Gençlik anılarını "Gülerek" adlı kitabında topladı. Yurt içinde ve dışında sinema, televizyon senaryoları yazdı. Atatürk'ün toplumu yeniden yapılandırmada kırdığı sürat rekorunu anlatan Metamorfoz senaryosu da filme çekildi. Devlet Tiyatroları, İstanbul şehir Tiyatroları, Sururi-Cezzar Tiyatrosu, Ulvi Uraz Tiyatrosu, Dormen Tiyatrosu, Ali Poyrazoğlu Tiyatrosu, Kent Oyuncuları, Yunus Emre Tiyatrosu, Tiyatro İstanbul, Yeditepe Oyuncuları, yerli ve yabancı başka topluluklar tarafından otuzdan fazla oyunu sahnelendi. Gazete, TV ve tiyatro oyunu yazarlığı alanlarında yerli ve yabancı ödüller aldı.

TİYATROLARI

Cengiz Han’ın Bisikleti, Yemenimin Uçları, Bir Kilo Namus, Tamirci, El Ele, Ayı Masalı, Canavar Cafer, Aman Avcı…

TURGUT ÖZAKMAN ( 1930- )

1 Eylül 1930 tarihinde Ankara'da dünyaya geldi. Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi'ni bitirdi. Bir süre avukatlık yaptı. Köln Üniversitesi Tiyatro Bilimi Enstitüsü'ne devam ettikten sonra Devlet Tiyatrosu'na dramaturg olarak girdi. TRT'de Merkez Program Daire Başkanlığı, Genel Müdür Yardımcılığı, Devlet Tiyatrolarında Genel Müdür Başyardımcılığı ve 1983 - 1987 yılları arasında Genel Müdürlük yaptı. 1988-1994 arasında Radyo-Televizyon Yüksek Kurulu'nda üyelik ve Başkan Yardımcılığı görevlerinde bulundu. Uzun yıllar Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi Tiyatro Bölümü'nde (DTCF Tiyatro) kadrolu öğretim görevlisi olarak çalıştı ve Dramatik Yazarlık dersleri verdi.

28 Eylül 1998'de, üstün hizmetleri nedeniyle Anadolu Üniversitesince ve 2007 yılında, mezun olduğu ve uzun yıllar görev yaptığı Ankara Üniversitesince fahri doktor' unvanı verilen Özakman, sayısız esere imza attı.

Nisan 2002'de Eskişehir Belediye Başkanlığı, açtığı ikinci tiyatroya 'Turgut Özakman Sahnesi' adını verdi. 2006 yılında Orta Doğu Teknik Üniversitesi Özakman'a Üstün Hizmet Ödülü verdi. 2005 yılında piyasaya sürülen, 50 yıla yakın bir sürenin emeği olan ve Kurtuluş Savaşı'nı romansı bir dille anlatan Şu Çılgın Türkler adlı belgesel-romanı, neredeyse cumhuriyet tarihinin en çok satan kitabı oldu. Haftalarca çok satanlar listelerinde ilk sırada kaldı.

TİYATROLARI

Ah Şu Gençler, Töre, Deliler, Pembe Evin Kaderi, Hastane, Duvarların Ötesi, Kanaviçe, Güneşte On Kişi, Tufan, Karagöz’ün Dönüşü, Şu Çılgın Türkler…

GÜNGÖR DİLMEN ( 1930 - )

1959'da Sinema - Tiyatro Dergisi`nin açtığı yarışmada, yazdığı tek perdelik oyun Midas'ın kulakları ile birincilik ödülünü kazanan Dilmen, 1960 yılında İstanbul üniversitesi Edebiyat Fakültesi Klâsik Filoloji bölümünden mezun olmuştur. Sanatçı, İsrail ve Yunanistan'da tiyatro çalışmaları yaparak, ardından 1961'den 1964'e kadar Amerikan Yale ve Washington üniversitelerinde tiyatro öğrenimi gördü. İstanbul Şehir Tiyatroları'nda yönetmen yardımcılığı ve dramaturgluk yaptı. TRT İstanbul Radyosu'nda tiyatro alanında şef olarak çalıştı. Halen İstanbul Üniversitesi Devlet Konservatuvarı Tiyatro Bölümü’nde öğretim görevlisi olarak çalışmaktadır. Dilmen'in birer de sinema filmi (İttihat ve Terakki) ve dizi (Bağdat Hatun) senaryosu çalışmaları bulunmaktadır.

TİYATROLARI

Kurban, Deli Dumrul, Midas'ın Kulakları, Midas'ın Kör Düğümü, Akad'ın Yayı, Troya İçinde Vurdular Beni, Galile'nin Günahları, Osmanlı Dram Kumpanyası, Hâkimiyeti Milliye Aş Evi, Aşkımız Aksarayın En Büyük Yangını, Ben Anadolu, Bağdat Hatun,

TURAN OFLAZOĞLU(1932- )

İstanbul Üniversitesi, İngiliz Dili ve Edebiyatı Bölümü'nde ve Felsefe Bölümü'nde eğitim gören Oflazoğlu, ABD'ne giderek burada tiyatro üzerine çalışma ve araştırmalar yaptı. Oyun yazarlığı konusunda eğitim aldı. 1967 yılında Amerika'da ilk oyunu olan Keziban`ı yazan sanatçı, yazdığı oyunların konularını genellikle tarihe dayandırmakla birlite, tarihi incelemeye yönelik değil, karakterlerin kişilik ve iç dünyalarını yansıtmaya önem verdi. Ayrıca bir çevirmen olan Oflazoğlu, oyunlarıyla çeşitli ödüller kazandı.

TİYATROLARI

Keziban, Fetih, Atatürk, Güzellik ile Aşk, Cem Sultan, Kösem Sultan, Deli İbrahim, Elif Ana, Genç Osman, IV: Murat, Sokrates Savunuyor, III. Selim, Gardiyan, Sinan, Korkut Ata…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder